Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

20 Eylül 2023 Çarşamba

SORULARLA TASAVVUF 1

 Mürşidi Ziyâret Âdâbı

Resûl-i Ekrem Efendimize gösterilmesi gereken hürmet ve O'nun huzûrunda riâyet edilmesi gereken edeblerden bir kısmı Sûre-i Hucurât'ın başındaki "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ * يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ * إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ" âyetleriyle bildirilmişdir. 

O gün, ashâb-ı kirâma hitâb eden ve onlara Resûlullah'a ta'zîm ve hürmeti öğreten bu âyet-i kerîmeler, bugün de ümmetin bütün ferdlerine hitâb eder ve gerek O'nun güzel ismini zikrederken, gerek O'ndan bahsedenleri dinlerken, gerek O'nun hakkında yazarken, gerek yazılarınları okurken, gerek ziyâretinde bulunurken aynı hürmeti göstermeyi emreder. Bunda aslâ şekk ve şübhe yokdur zîrâ Kur`ân-ı Kerîm zamanlar üstüdür, âyetlerin hükmü zamanla ortadan kalkmaz, ibtâl olmaz. 

Bu hususda bir başka incelik daha var ki, o da Resûl-i Ekrem Efendimiz hakkındaki bu gibi âyet-i kerîmelerin O'nun ma'nevî vârisleri hakkında da geçerli olmasıdır. Yani aynı edebi, aynı hürmeti vâris-i nebî olan zevâta da göstermek gerekir. Bilindiği gibi enbiyânın vârisleri âlimlerdir. O âlimler arasında da en yüksek derece, âriflerin yani marifetullah ilmine sâhib olan mürşid-i kâmillerindir. İşte bu yüzden, tarîkat-ı aliyye âdâbında mürşidlerin huzûruna nasıl girileceği, onların huzûrunda nasıl oturulacağı, nasıl konuşulacağı, onlara nasıl hitâb edileceği hep bu ve bunun gibi âyet-i kerîmelerin ışığında tesbît edilmişdir. 

O edeblerden bazılarını sayalım :

Nasıl ki bir büyüğümüzün  ziyâretine giderken üstümüzü başımızı temizleyip, elbisemize çeki düzen verip gidiyorsak, mürşidin huzûruna çıkarken de temizlik yapılmalıdır. Bu temizlik istiğfâr ve tasadduk ile yapılan ma'nevî bir temizlikdir. Mürşidin huzûruna böyle bir temizlikden sonra gidilirse, feyzinden istifâde mümkün olur. " يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ذَلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَأَطْهَرُ فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ" (Sûre-i Mücâdele, 12) âyet-i kerîmesi buna işâret eder.

Sevdiğimiz bir kimseyi ziyâret edeceğimiz zaman nasıl bir hediye götürüyorsak, mürşidi görmeye giderken de, çok basit bir şey de olsa, mutlakâ bir hediye götürmek lâzımdır. Mürşidler kendilerine gelen hediyeleri fukarâya dağıtırlar böylece o kişinin sadakası olmuş olur yani yukarıdaki madde tahakkuk eder. Hediye aynı zamanda muhabbeti arttırır.

Mürşidin huzûruna izin almadan girmemek gerekir. İzin aldıkdan sonra da kemâl-i edeble girip, gösterilen yerde edeble oturmak lâzımdır. 

Mürşid, bir işle veya bir kişiyle meşgûl ise ya da sohbet hâlinde ise huzûrunu bozacak hareketlerden sakınmalıdır. Meselâ böyle hâllerde mürşidin elini öpmek dahî doğru olmaz.

Mürşid sormazsa veya konuşmamızı istemezse konuşmamalıdır. Bir şey sorarsa ya da konuşmamıza müsaade ederse, son derece saygılı ve alçak sesle konuşmalıdır. İzin verdi diye uzun uzun konuşulmaz. 

Mürşid bir şey verirse, katiyyen reddetmeyip baş tâcı ederek almalıdır fakat O'ndan hiçbir şey istememelidir zîrâ istemek edebe son derece mugâyirdir. 

Mürşid sofraya davet eder yemek ikrâm ederse, kabûl edip yemeli fakat yemekden sonra çok oturmamalıdır.

Tıpkı büyük makâm sâhiblerinin yanında uzun zaman kalınmadığı gibi mürşid huzûrunda da uzun müddet oturulmaz. 

Bu hususlardan bazıları yukarıdaki âyet-i kerîmelerde  bazıları da Sûre-i Ahzâb'daki "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا" âyetinde beyân edilmişdir. 

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ'dan
Giy ol tâcı emîn ol her belâdan

Eğer o zâtın meşrebini biliyorsanız sevdiği bir şeyi hediye etmeniz daha güzel olur. Eğer nelerden hoşlandığını bilmiyorsanız herkesin hoşuna gidebilecek türden bir şey götürmek doğru olur zira mürşid-i kâmil olan zevât kendilerine gelen hediyeleri ekseriya etraflarındaki fukaraya dağıtırlar.

Mürşid Huzûrundan Çıkmanın Âdâbı

Mürşidin huzûrundan çıkarken, arkayı dönerek çıkmak edebe mugayirdir, mutlaka geri geri çıkmak lâzımdır. Ehl-i tarîk bu edebe o derece riâyet etmişlerdir ki, bir velîyi hayâtında ziyâret ettiklerinde nasıl arkalarını dönüp çıkmıyorlarsa o zâtın türbesini ya da kabrini ziyâret ettiklerinde de arkalarını katiyyen dönmezler. 

Mürşide sırt çevirmemenin bir takım ince ma'nâları vardır :

Sôfiyye indinde mürşid-i kâmil, "beytullah-ı hakîkî" kabûl edilir. Nasıl ki namaz hâricinde de mecbûr kalmadıkça Ka`be'ye sırt çevirmek edebe uygun görülmezse mürşide sırt çevirmek de edebe uygun değildir.

Bir kimse sevdiği bir arkadaşından veya sevdiği bir şehirden ayrılmak zorunda kalsa, giderken dönüp dönüp arkaya bakar değil mi? Mürşidin huzûrundan çıkarken geri geri gitmenin bir misâli de budur. Mâdem ki sâlik mürşidine meftûndur, öyleyse onun huzûrundan ayrılmak çok zor gelir ve ayrılırken dahi onu görmek ister.

Mürşid, güneş gibidir. Sâlik bütün feyzini onun vâsıtasıyla alır. Nasıl ki kış günü güneşi gören insan ondan azâmî derecede istifade için hep güneşe doğru dönüyorsa sâlik de kalbini mürşide döndürmelidir. Yüzün mürşide doğru olması, kalbin ona müteveccih olmasına işâretdir.

Kur`ân-ı Kerîm'in bir çok yerinde "arkayı dönmek", "yüz çevirmek" gibi tabirler Resûlullah'a gelip, âyetleri dinledikden sonra yalanlayıp arkasını dönerek giden müşrikler hakkında kullanılmışdır. Mürşide arkayı dönmemek husûsunda buna da işâret vardır.

Ey vuslata tâlib olan şartın akdemidir mürşid
Ey şevk ile râgıb olan aşkın süllemidir mürşid
Kalbi mürşidden ayıran iki cihân oldu hüsrân
Muhammed Ali’den gelen feyzin maksemidir mürşid

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder